Toplumları ayakta tutan, onları geleceğe taşıyan, tarih içerisinde her ne kadar değişimler geçirmiş olsa da bir sürekliliği olan ve kendine özgü kurallar geliştiren yapısal sistemler mevcuttur. Bunlar ait olduğu toplumun kültürel kodlarını bünyelerinde barındırmaktadır. Kompleks bir yapıya sahip bu sistemlerde insan öznesi etken bir konumdadır ve yapıyı ayakta tutan, geliştiren, ona yenilikler ekleyen ve yeni bir din ve coğrafyaya uyum sağlatıcı fonksiyonlara sahiptir. Türkistan’dan Balkanlara kadar uzanan geniş bir coğrafyada hüküm süren Türk toplumunun değerler sisteminden biri de hiç kuşku yok ki âşıklık geleneğidir. Ozanlık geleneğinin bir devamı olarak görülen, Anadolu coğrafyasında yeniden teşekkül eden bu gelenek yüzyılların ötesin-den günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Anadolu’da âşık adını alan sanatçı tipi etrafında kendine özgü uygulamaları ile orijinal ve renkli bir niteliğe kavuşan, bu nedenle de 2009 yılında UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydedilen bu gelenek toplumun nefesi, can damarı ve âdeta çimentosu olmuştur. Kimi zaman imtihanlara sahne olmuş, kimi zaman eğlencenin merkezi haline gelmiş, kimi zaman da eleştirinin odağı haline gelerek toplum içerisinde kangren olmuş şahsiyetleri veya uygulamaları konu edinmiştir. Özelde insanı, genelde o toplum fertlerinin duygularını, düşüncelerini ve değer yargılarını dile getirerek ideal dünyanın kapılarını aralamış ve günümüz aydınlarının işlevlerini yine icracıları olan âşıklar vasıtası ile yerine getirmiştir. Bu nedenle âşık, geleneğin bilgisini zihninde, yükünü omuzlarında taşıyan söz ustaları olarak karşımıza çıkmaktadır.